Merhaba, bu klasik meslek seçimi-üniversite/bölüm tercihi yazılarından olmayacak. Çünkü bu konuda ben muhtemelen sizden daha başarısızım -yazıyı okurken ne demek istediğimi anlayacaksınız-. Size kendi yaşadıklarımı, kendi düşüncelerimi ve tabi ki kendi hatalarımı aktarmak istiyorum.
Ben lisede eşit ağırlık bir sınıftaydım, buna sözel ya da dil sınıfı açılmaması da sebep olmuştu tabii. Lise son sınıfta da dershaneye yazılırken çok kararlıydım sözel istediğime hatta hedefim Kadir Has-Sinema Televizyon'du. Başarabileceğime de inanıyordum sonra hayallerden çıkıp biraz derslerin, sınav stresinin içine girdikçe acaba'lar oluşmaya başladı. Ailem –annem hariç,hakkını yemeyeyim şimdi :)- hem İstanbul'a gitmemi istemedi hem de Sinema Tv okumamı istemedi. Lisede gayet başarılı bir öğrenci olduğum için -kötünün iyisi bir okulda- zaten bölümüm de Tm olduğu için hukuk kazanabileceğimi söylediler. Maaşı,standartları, 'avukatım' demenin kulağa gelen güzelliği yüzünden kendimi dershanede eşit ağırlık bir sınıfta buldum YGS'ye tam bir ay kala. Ygs sonucum okula göre çok iyi, dershaneye göre de iyi bir puandaydı. Sadece Ygs ile tercih yapacak olsaydım eğer puanım nerdeyse tüm okullara –Kadir Has da dahil- tam burslu tutuyordu. İşler Lys'ye gelince biraz tatsızlaşıyor tabi :) Sınava iki ay kala Matematikten toplam en fazla beş soru falan yapabilecek derecede bir matematiğim vardı ve sınavda da zaten on net yaptım. Ortaokulda matematiği çok seviyordum ve en başarılı olduğum derslerden biriydi aslında. Lisede bir çöküş yaşadım. Şimdi bunun nedenlerini düşününce bana en mantıklı gelenler şunlar:
- İnsan başarılı olduğu şeyleri yapmayı seviyor. Bir şeyde başarılı değilse o şeyi sevmiyor ve sevmediği bir şeye de ayırdığı on dakika ona on saat gibi geliyor. Yeteri kadar zaman ayırmayıp, üstüne düşmeyince de başarılı olunmuyor tabii ki.
- Öğretmenler, öğretmenlerin size davranışları, dersi anlatış şekilleri sizi de çok etkiliyor. Sevmediğiniz bir dersi sevmeye, sevdiğiniz bir dersten soğumaya başlayabiliyorsunuz.
- Matematik kolay değil :D Bu madde şakaydı, tabii ki aslında hiçbir ders kolay değil ama bunu başarısız olmamın sebeplerinden biri olarak yazamam.
Her neyse Lys sonucum istediğimin yaklaşık on puan altındaydı ve istediğim okullara tutmuyordu hele Hukuk'la uzaktan yakından alakası yoktu. Tercih zamanı tam bir depresyon dönemi yaşadım. Sabah akşam elimde tercih kitabı 'Şunu mu yazsam, bu iyi midir, bu bölüm nasıldır?' Diye düşünüyordum. Çünkü puanım istediğim bölümlere yetmiyordu ve kendime bir B planı çizmem gerekiyordu. Ben işte o kısımda en büyük hatamı yaptım. Tercihlerimi tamamen bana bıraktılar, bilgisayarı açıp her şeyi kendim seçtim. Odada yalnız olsam da kafamın içinde yine de ailemin söyledikleri, rehber öğretmenlerin önerileri vardı. 'Puanımın yettiği en iyi bölümleri' yazdım ve sonucunda da Ege Üniversitesi-Uluslararası İlişkiler (İ.Ö.) 'e yerleştirildim. Hazırlığı bir yıl okumayı ben tercih ettim çünkü hem İngilizce Uluslararası İlişkiler derslerine geçmeden önce biraz kendimi geliştirmeyi hem de hazırlığın daha eğlenceli olduğunu, okula adapte olmayı kolaylaştırdığını söylediler. Bende sınavda bilerek sadece B1 seviyesine kadar yaptım ve çıktım. Tabii ki yine bir gerçeklerin hayaller kadar güzel olmaması durumuyla karşılaştım. Hazırlığa A1 seviyesinden başlandı... Lisede İngilizce'den 100 ortalamayla mezun oldum ve İngilizce'yi inanılmaz derecede seviyorum ama A1 dersler görmek ister istemez soğumama neden oldu. Ara muafiyet sınavına girdim ve bölüme geçmeye hak kazandım bu arada da KYK'dan burs çıktı. Büyük bir ikilemde kaldım... Eğer bölümü bir dönem dondurursam burs kesilir devam edersem de birinci sınıfın ikinci dönemini okumaya başlayacağım. Çapraz gideceğim için hem sınıfa alışmam çok ama çok zor olacak hem de dersler birinci dönemin devam dersleri. KYK bursumu kaybetmemek için bölüme başladım. Tüm sınıf birbirini bir önceki dönemden tanıdığı ve arkadaş grupları çoktan oluştuğu için burada bir eksim oldu. Zaten çok dışa dönük ya da tanımadığım insanlarla çok rahat iletişim kurabilen bir insan da olmadığım için işler gün geçtikçe kötüye gitti. Dersler bir anda çok ağır geldi, gerçekten çok ağır geldi. Alsana ikinci eksi ve artı hanesinde sadece burs param var :))) Gittikçe okuldan uzaklaşmaya başladım, tercihim yüzünden çok pişmanlık duydum. Geceleri 'Sabah olmasın, okula gitmeyeyim.' Diyordum resmen ve bir süre sonra derslere gitmeyen bir öğrenciye dönüştüm. Bursumun kesileceği de yüzde yüz ihtimaldi ve artık 'Ne yapacağım ben?' Moduna girdim. Bu arada yazı iyice depresifleşti ama kusura bakmayın. Kendime nasıl bir yön çizeceğimi bulmaya çalışıyordum, neler yapabileceğimi araştırıyordum. Sonra dört günlük bir meditasyon, arınma kampına gittim. Kamptaki eğitmene 'Derslerde başım çok ağrıyordu, neden olabilir?' Dedim. Bana 'Çünkü o anda olduğun yerle olmak istediğin yer farklı. Olmak istediğin yerde değilsin.' Dedi. Gerçekten de olmak istediğim yerde değildim ama işin kötü kısmı da şu ki nerde olmak istediğime de emin olamıyordum. Bir hata daha yapmak son isteyeceğim şeyler biriydi. Eskiden orta okul zamanlarımda senaryo sayfam vardı Facebook'ta :), senaryolar yazıyordum. Küçük hikayeler yazıyordum ve senarist olmak istiyordum. Aynı sıralarda okulda dört kişilik bir dans grubumuz vardı ve özel günler için -23 Nisan,19 Mayıs- dans gösterileri hazırlıyorduk. Müzik seçimleri, koreografi, kostümler de dahil her şeyi dördümüz yapıyorduk ve başarılı da sayılırdık bence. O dönemler gerçekten çok mutluydum, bu mutluluğum derslerime de yansıyordu. Çünkü sevdiğim şeyleri yapıyordum, sevdiğim insanlarla beraberdim. Şimdi hayatıma bir bakınca ne yapacağına bile karar veremeyen birini görüyorum. Sınav döneminin, sorumluluklarımın beni sevdiğim şeylerden uzaklaştırmasına izin verdiğim için, başkalarının ne yapmam gerektiğini söylemesine izin verdiğim için, kendi istediklerimi öncelik olarak görmediğim için çok kızgınım kendime. Ben bir çok farklı şey yapıyorum, yaparken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım şeyler. Video düzenlemeleri, yazı yazmak, film izlemek, dans etmek,tasarım yapmak,şeker hamurundan figürler oluşturmak vb. Düşünüyorum 'Biri eğer kafama silah doğrultsa ve haftanın beş günü, tüm gün boyu bir işe gitmek zorundasın. Şimdi bu işi seç yoksa ailen duvardan beyninin parçalarını temizlemek zorunda kalacak –bu kısım biraz vahşi oldu, özür dilerim :D Bilinç altı işte. N'aparsınız- ' dese, ne seçerim diye.Bir reklam ajansı ya da bir medya, yayın şirketinde çalışmayı seçerdim. Yaratıcılığımı kullanabileceğim bir iş isterdim. Şimdi ne mi yapacağım, bu istediğim işi yapabilmek için yapabileceklerime bakacağım. Elimden gelenden de fazlasını yapacağım çünkü insanın sevmediği bir şeyi yaparken ne kadar mutsuz olduğunu çok iyi öğrendim. Okula başladığımdan beri mutsuzum. Okul dışında hayatımda beni mutlu eden şeyler olsa da eğitim doğal olarak şu an hayatımın büyük bir kısmını kaplıyor. Genel olarak baktığımda mutsuzum, ne yapacağını bilemeyen, kafası devamlı soru işaretleriyle dolu biriyim. Sizin aynı şeyi yaşamanızı istemediğim için yazıyorum bu yazıyı. Maaşına ya da iş olanaklarına bakarak seçmeyin mesleğinizi. Severek yapabileceğiniz, geceleri 'Sabah olmasın da işe gitmeyeyim.' Diyeceğiniz bir iş seçmeyin. Hiçbir bölüm kolay değil ve hiçbir iş alanında eğer işini severek yapıyorsan yani başarılıysan işsiz kalınacağına inanmıyorum. Bazen zor zamanlar geçirebilir herkes, herkesin hayatında yağmurlu bir dönem olabilir ama gök kuşağı da bu yağmurdan sonra çıkar. Kendinizi sevin, kendinize inanın. Etrafınızı sizi olduğu gibi seven ve sizin de olduğu gibi sevdiğiniz insanlarla çevreleyin. 'Her şey çok güzel olacak.' Deyin kendinize. Neyi yapmak hoşunuza gidiyorsa ona daha çok zaman ayırın. Çünkü hayatınızdaki en değerli şey: sizsiniz.
Not: Üniversite tercihleriyle ilgili kafanıza takılan şeyler,bana sorularınız varsa çekinmeden yazabilirsiniz. :)
- 11:16
- 0 Comments